31 Aralık 2011 Cumartesi

VEDA

Veda çok ağır bir kelime. İzmir'den ayrılırken adı veda değildi. Mersin'i bırakıp giderken de veda değildi olan şey. Konu İstanbul'dan gitmek değil ya da konu İstanbul değil. Esas olan gitmek! İsteyerek yapmak ama gitmeyi istemek değil. Hayatımda devam eden ama devam etmemesini istediğim şeyleri bitirme isteği benimkisi. Yaptığım isten mutlu değildim. İşi sevmediğim gibi köle olduğumu hissediyordum. Bana sağladığı herşeyi zincir gibi görmeye başlamıştım. Bu duygu evliliğimi ve İstanbul'a olan tutkumu da etkilemeye, onları da zincir olarak göstermeye başladı. Hepsinden kurtulursam rahatlarım diye düşünmeye başladım. Yok ama böyle de olmazdı...

Başka yollar bulmalıydım.. Bu kadar da ağır olmamalıydı esaretten kurtulmak. Sevdiğimden ayrılmak çok zor olurdu. O zaman sevdiğimi de alıp başka diyarlara gitmeye karar verdim. :) Uzun bir uğraştı ama benim için de onun için de bu duygunun olgunlaşması gerekiyordu.
İşte VEDA böyle büyük duyguları barındırıyor içinde aslında. Çünkü İstanbul'da bıraktığım sadece iş değildi. En yakın arkadaşlarımdan, hergün kocamdan çok gördüğüm insanlardan ayrılmaktı. İstanbul anlamını işte ilk kez bugün gösterdi bana. İlk defa bugün çok ağır geldi, hem de her zamankinden ağır bir İstanbul..

Sizleri hiç unutmayacağım arkadaşlarım.. İstanbul'da bana yaşattığınız tattırdığınız duyguları hiç unutmayacağım. Di'li geçmiş zaman olarak anılacağım biliyorum artık sizin sözlerinizde. Di'li geçmiş zaman VEDA'nın kullandığı cümlelerin sonudur. Şimdiki zamanımda çok başka şeyler olacak biliyorum. Artık hayatımda bu şekilde ilerlemek istemediğimi biliyorum. Esaretin bedelini ödemek istemedim. Bu esaretten kurtulmak istedim, evet belki de ordan bakınca daha çok bedel ödemiş gibi görünüyorum ama mutsuzken ben, herkesi mutsuz edebilirim.. Burdan anlatması zor oldu şimdi.
https://www.stumbleupon.com/su/8Ca2BA/theclothspring.com/wp-content/uploads/2011/11/john-lennon-quote-happy.jpg/

Belki burda söylenenler beni biraz daha anlamanızı sağlar.

12 Aralık 2011 Pazartesi

Uçuş..

Uçmak.. hayalini kurduğum, kısacık da olsa yapabildiğim, kanatlarımız olmasa da insanoğlu buluşları sayesinde deneyimleyebileceğimiz bir eylem!

Peki ya insanoğlunun kendi gibi diğer kanatsızları taşımak için ne çeşit yolları olduğunu biliyor musunuz? Şu sitede aşağıdaki gergadanını hikayesini bulabilirsiniz.


Benim uçuş maceram ise;

Cidden çok güzeldi.. bu beyaz ekran üzerinde bunu nasıl tarif edebilirim bilmiyorum;
bacaklarım hiç titremedi, midem akrobatik hareketler yaparken biraz bulandı, ağzımı açmamak için kendimi çok sıktım, indikten sonra yine yapmak istedim, 4- 5 saat boyunca anlamlı anlamsız gülüp durdum..:)

Bunlar hissettiklerimin ve yaşadıklarımın yalnızca bir kısmı.. :)
mutlaka deneyin derim.

27 Kasım 2011 Pazar

Pırıltı

Geçen yaz, Datça'da minik bir koy manzarası, sahilde denize giren bir aile, tekne ile eğlenen bir grup ve biz arabamızla yollardayız.. İstanul'dan - hayatta yapmam ben bunu deyip de - araba ile Marmaris'e kadar süren yaz tatilimiz..

Çok enfes yemekler yedik, güzel sularda yüzdük.. Bunu tatil fotoğraflarının arasında buldum, paylaşmak istedim.. şimdi içimden geçti ve içimde kalacak bir anı

2 şehir arasındaki 7 farkı bulun

Şimdi burada size coğrafi, tarihi, kültürel veya siyasi farklardan söz etmeyeceğim elbette. Bana göre olan 7 farkı anlatmak istiyorum:
  1. Sevdiğim insanların daha çok olduğu şehir: Mersin
  2. Trafiğin olmadığı, zamanın daha yavaş aktığı (bilimsel olarak kanıtı yok :) sadece aynı sürelerde içinde Mersin'de daha fazla iş bitirebilirsiniz) şehir: Mersin
  3.  Kendi işimi yayapabileceğim şehir: Mersin (Eczane açmak pek de aşina olmadığınız, bürokrasinin daha zor olduğu bir şehirde - İstanbul - çok zor oluyormuş, anladım)
  4. Eğer çocuğum olursa annemin ona bakabilme imkanının olduğu şehir: Mersin
  5. Meyve ve sebzenin, sütün yumurtanın daha taze ve ucuz olduğu şehir:  Mersin
  6. Arkadaşlar mı? Onlar her yerdeler; Ankara, İzmir, İstanbul, Adana, Antalya.. bu sebele bu fark pek de gözle görünür değil.. Kabul etmem gerekir ki Mersin'de bir tane arkadaşım var onlarada uzun zamandır görüşemedim..
  7. Kardeşim, benim balım, canım, hayatımın uğuru, 7 numaram: İstanbul'da en azında 1 dönem daha burda okulu burda..  işte en zoru o olacak.. :( 

Zamanın yetmediği şehir, İstanbul


Evet, İstanbul, bu koca şehir.. sokakları dar, insanları her yerden olan şehir.. Çeşit çeşit ne varsa şu hayatta İstanbul'da hepsini bulma imkanınız var, tabi ömrünüz yeterse..

Bu şehri bırakıyor olmam konusnda duygularım çok karışık!
- Şehir mi insanın hayaıtnı yönlendirir yoksa hayatım mı şehirleri seçmeme sebep oluyor?
- Sanırım ikinicisi..
Önce Mersin, sonra İzmir ve sonra İstanbul.
- Peki ya şimdi ne oldu da İstanbul'u bırakıyorum?
- İşte hayat..
Bu kısa cevabı aslında hiç sevmedim! :(

Yo yo üzüldüğümü zannetmeyin, üzülmüyorum, gerçekten üzülmüyorum! İstanbul'a gelirken de içimde kocaman sevinçler yoktu aslında. Belki de ben o "şehre göre hayat yaşayan insanlardan" değilimdir. Henüz 28 yaşındayım, bu soruların cevapları için çok mu erken yoksa ben mi abartıyorum bilmiyorum; ama çok da üzülüyorum işte :)

10 Ekim 2011 Pazartesi

İsyanımın şarkısı

Bu klipte canlandırılan kıza çok imreniyorum.. Kindar biri değilim ama nedense o haykırışı, o sesi beni çok etkiliyor..

9 Ekim 2011 Pazar

Anne Ördek ve Yavrusu

Anneler aslında herşeyi hisseden canlılardır. İşin kötü tarafı kendi içinizde kendinizle verdiğiniz savaşa da karışmaları :( Bir ingilizce öğretmeni anneler için "control freak" demişti. 


















İşte anne ördek ve yavrusu arasındaki bozuşmalarda böyle başlıyor.. Yok yok "bozuşma" demek doğru değil, doğru kelimeyi siz bulun ben anlatıyım nasıl bir şey olduğunu; kendi hayatını bulmaya yön vermeye ve arada sırada üzülürse bu üzüntüsünü yaşamayı tercih eden yavru ördek, annesi tarafından üzüntüsü hissedilince kontrol edilmeye başlanır. Bu önce "nen var senin yavru ördek?" diye sorularla başlar, sonra iğneli cümlelerle sonlanır. Arada ses yükselir yavru ördekten: "Ben halimden memnunum". bu memnuniyet cümlesi esasında "yeter karışma bana"nın kibarcasıdır.
doğru kelimeyi umarım bulmuşunuzdur..
Her yavru ördek gibi benim de hayatıma her yeni yaşımda ya da her yeni bir başlangıçta kendim yön vermem gerekiyor.

Kulağımda Jazz

Günaydın,
Yağmur damlaları kulaklarınızdan bir an olsun eksilmezken bu sese yeni bir ses ilave etmeli diye düşünüyorusanız sakın TV'yi açmayın veya evde bağırıp çağrışmayın..
Çünkü bu kanal kulaklarınızı olduğu kadar beyninizi de rahatlatıp güzel ve keyifli şeyler düşünmenizi sağlayacak.. Çok keyifli bir pazar geçirmeniz dileğiyle...


not: karşımda sanki büyük bir okuyucu kitlem varmış gibi konuşmak ya da yazmak bana çok eğlenceli geliyor..

7 Ekim 2011 Cuma

Kaslarımı uzatmaya karar verdim

Evet tahmin edeceğiniz üzere pilatese başladım..Daha başlangıç kurundayım ama karın kaslarıma, üst bacak kaslarıma, bel kaslarıma merhaba dedim bile..:( nefes alma egzersizleri bile yetiyor bazen. Yorucu ve zevkli herkese tavsiye ederim.. Ama mutlaka bir hoca eşliğinde olmalı, evde tek başına yanlış hareketler yapıp sakatlanmanıza sebep olabilir. Dikkatli ve keyifli kas uzatmalar bana....=)

müzede bir gece

Dün gece sevgili kocamı ikna edip (alkışlar lütfen) istanbulmodernde önce sergi sonra film ve ardından yemeğe gittik..:)))))
müzede çok fazla anlamlı şeyler vardı.. ama aklımda kalan bir "Şairin Ölümü" bir de 19 kişinin bavulları ve onların hikayelerinden bahseden şiir...

Yemek ve şarap çok lezizdi..

Film ise.. http://www.imdb.com/title/tt0062113/
Kilise ve devlet güdümündeki toplumsal, cinsel ve psikolojik diktanın “iyi” insanları canilere dönüştürmesini inceler Saura. Hitchcock'un Vertigo’sundan ve Luis Bunuel’den izler  taşıyan film, eski bir arkadaşının karısı olan Elena’ya aklını takan bir doktor üzerinden gelişir. Elena’yı elde etme arzusu,  gençliğinde gittiği festivalde gördüğü davulcunun o olduğunu iddia etmekten, çekingen bir hemşire olan yardımcısı Ana’yı ona dönüştürmeye kadar varır.

başlarda biraz sıkıcı ilerledi sonrasında ise baya deli bir filme dönüştü..:)

akşam eve dödüğümüzde şarabın da etkisi ile sızmışım.. :)

3 Ekim 2011 Pazartesi

Güzel ekimin ilki

Pazartesileri yaşayan biri olarak şunu anlatabilirim: 2 gün geç kalkıp geç yatın, sonrasındaki gün geç yatmanıza rağmen erkenden kalkmanız için silahtan bile daha güçlü bir tehditle yataktan fırlayın, gözünüz açık ama beyniniz uyuşuk şekilde kahvaltı bile yapamadan (yapma isteği olduğunu da nerden çıkardınız) evden hızlıca çıkın.. işte pazartesş için gerekli olan budur..

Peki ben bu başlığı atıp neden söyleniyorum? Hayır benimkisi söylenmek değil mevcut durumdan farklı durumu çıkarmak. Kafamı kurcalayan tonlarca ağırlığındaki sorulara rağmen tek bir yanıtla bugünü geçirmek. Bugün günlerden ekimin ilki.. :) Bu kadar basit..

2 Ekim 2011 Pazar

2 ekim 2011 akşamı

ve ben 2 yıllık evliliyim demeye 1 hafta kaldı.. Evlilik ne boktan birşeymiş vay arkadaş.. Millet ne diye yırtıyor kendini evleneyim diye bilmiyorum.. Cidden bana çok zor geldi, milleti bilmem ama. Her gün eve gel birşeyler için çaba göster: o şeyler ne mi? Evin temizliği ve eve gelmeyi bekleyen misafirler için hazırlık..vs. "Neden ben" diye soranlardanım. Bana mı geliyor sadece misafir???? Bu evde yaşayanlara geliyor, ha sadece benim misafirimdir o ayrı. Hatta benim olmayan misafirin de hazırlığını ben yapıyorum. Çok gıcığım biliyorum ama ben sevmiyorum bu olayları.. Sevmiyorum ve bu oyunu oynamak istemiyorum. Bu çok gıcık bir oyun ve ben mızıkçının tekiyim anlaşıldı mı??
Ben aklıma gelen delisiyim ve canım dışarı çıkmak istedği zaman dışarı çıkmak yemek yapmak istediği zaman yemek yapmak ve kitap okumak istediğim zaman kitap okumak istiyorum. Zorunluluklar beni çook boğuyor.. Şemsiye girmiş artık göte ne yapsak nafile demeli miyim, zevk mi almalıyım bu zorunluluklardan, şımarığın tekiyim belki de ne biliyim.. inan hiç bir şey gelmiyor şu evliliğe dair.

Halbuki sevgili iken o benim kocam, ben onun karısı değilken herşey ne kadar da heyecanlı ve dinamikti. Hatta kinetik enerjimiz tepelerde geziyordu.
Ben kendime yeni bir oyun bulmadan sevgilimi istiyorum geri ve önce bunun için uğraşacağım. Ona koca gibi değil ev arkadaşı gibi davranacağım.

O benim kocam olduğunu düşünüyor mu hayır düşündüğü sadece benim onun karısı olmam ve evdeki kadın olarak ev sorumluluklarımı yerine getirmem. Peki o, koca olarak sorumluluklarını yerine getiriyor mu? Koca olarak karısını mutlu etmek için uğraşı var mı? Bu soruların cevabıı biliyorum ama değil kendime yüksek sesle söylemek burda yazmaya bile çekiniyorum.

gözüme takıldı

kulağımda radyodan çalan jazz ve karşımda güneşin bugünki son hali.. bugün de çok güzeldi güneş, her zamanki gibi parlak ve sıcak..

gözüme takıldı kaldı bulutların ona bugün son kez sarılışı.. ve mavi bağırıyor ben hala açık maviyim diye..